Öncelikle
bugüne kadar ortaya konan önerilere baktığımızda;
IMF’den borç
alın,
Olmadı para
basın ve bulunan parayı vatandaşa dağıtın…
Yani kısacası
kaynak olarak dışarıdan borç bul içeride dağıt şeklinde bir öneri getiriliyor.
Peki IMF koşulları hakkında fikriniz var mı? Ne kadar borç verebilecekleri
hakkında mesela? Ya da bizim ne kadar kaynağa ihtiyacımız olduğu hakkında
bilgisi olan var mı?
Bu yaklaşım Hükümetimizin en başta ortaya koyduğu mücadele söylemiyle çelişiyor. “Sorun küresel, mücadele ulusal”, “Biz bize yeteriz Türkiyem” … Bu duruş diğer önerilere bakıldığında daha gerçekçi. Neden mi? Avrupa Birliği’nin İtalya’ya İspanya’ya sırt çevirdiği ortamda sizi düşüneceklerini mi sanıyorsunuz? IMF borç karşılığı geri ödeme koşullarını müzakereye açtığında, “gidin IMF’nin kapısına dayanın” diyenlerin hepsi ortadan kaybolup, sonunda bizi IMF’ye muhtaç ettiniz diye yaygara koparacaklardır. O halde IMF’nin dayatmasıyla alacağımız kararları kendi içimizde almak çok daha akıllıca olacaktır.
Hükümetimiz 100 Milyar TL tutarında kaynak paketi açıkladı. Bu kaynağın nerelerde kullanılacağı hakkında kamuoyuna bilgi sundu. Kimi yerde vergi ve sigorta benzeri kamu alacaklarını erteledi, kimi yerde Kredi Garanti Fonuna Hazine garantisini 25 Milyar TL’den 50 Milyar TL’ye çıkardığını açıkladı. Bununla yetinmedi 2 Milyon kişiye 1000 TL ödeyeceğini duyurdu. Daha sonra bu rakamı 4 Milyon kişiye yükseltti. Yeterli mi? Elbette hayır. Peki ne kadar kaynak gerektiği hakkında çalışmamız var mı?
Şunu
belirtelim, ekonomide çok kriz yönettik ama “pandemi” başka bir şey…
İnsanlar bir süreliğine işsiz kalabilir, bu birkaç yıl sürmediği sürece… Devlet işsizlere işsizlik fonundan ödemede bulunabilir, bu birkaç yıl sürmediği sürece…
Vergi ve SGK
başta olmak üzere yapılacak ertelemeler ne kadar devam edebilir? Kamu gelirleri
olağan yollardan karşılanamazsa harcamalara kaynak nasıl bulunacak? Borçlanma
yoluyla bulunacak kaynak için de kaynak gerekiyor. Yani borç verenlerin de
kaynağa ihtiyacı var. Bu kaynak için yurt dışına başvurmamız gerekirse IMF
dışında “dış yatırım fonlarının” önünde diz çökmeye başlayacağız. O halde?
Her şey
Pandeminin bitmesine bağlı…
Ancak, Pandeminin
bitmesi için hava sıcaklıklarının artmasının yeterli olmayacağı biliniyor.
Herkesin bağışıklık kazanmasının bedeli ise çok ağır. O halde geriye aşı
bulunması kalıyor ki bu durumda en erken bir yıl daha “pandemi” ile yaşayacağız
demektir.
Lafı uzatmadan
almamız gereken tedbirlere geçelim. Ortalık öneriden geçilmiyor, kabul. Belki
bu önerileri ilk kez duyacaksınız belki de siz de benzeri önerileri düşündünüz
ya da düşünen birilerinden dinlediniz. Önemli olan çözümün sürdürülebilir bir
modele bağlı olmasıdır.
Pandeminin makro ekonomiye etkisini irdelediğimizde a’dan z’ye tüm göstergeleri etkilediğini görüyoruz. Ancak sektör ve firma bazında ele aldığımızda tümünü olumsuz etkilediğini söyleyemeyiz. O halde kazançlı çıkanlar var kaybedenler var. Ama ekonominin bir bölümü çökerken diğer bölümünün iyi olması bizi kurtarmayacaktır. Nedenini bir sektörden örnek vererek anlatalım.
Örneğin
lojistik sektörü. Akaryakıt fiyatlarının düştüğüne sevinemedi bile. Zira
ekonomide mal hareketi zorunlu gıda ve ihtiyaç maddeleri dışında durdu. Eskiden
bir nakliye firması fiyat verirken dönüş yükünü de hesaba katardı. Şimdi hem
dönüş yükü bulmakta zorlanıyor hem de ana nakliye işini bulmakta.
Sağlık sektörü
kazançlı çıkan sektörlerden biri olarak görülebilir. Ama gerçek durumu henüz
bilmiyoruz. Zira hastanelere giden hasta sayısında çok büyük düşüş var. Bu
kamunun sağlık harcamalarından tasarruf etmesi bakımından iyi ama özel
hastaneler ciddi gelir kaybına uğradılar.
Örneğin akaryakıt ithalatı yavaşlarken dış finansman ihtiyacımız azalıyor ama turizmdeki daralma, ihracattaki gerileme gibi olumsuzluklar nedeniyle dış finansman ihtiyacımız artıyor.
Özet olarak
dengeler bozuldu. O halde alacağımız önlemler en az bir yıl süreyle
kötüleşmenin daha hafif atlatılmasını sağlamak üzere olmalıdır. Hani bir tabir
vardır; kardan zarar diye, şimdi tam tersini söyleyeceğiz, en az zararla nasıl
kurtulacağımıza bakmalıyız. Kar diye bir şey yok…
Beş yapısal
önlem belki zararı daha hafif atlatmamızı sağlayabilir.
Öneri 1. Pandemi Sigortası Geliştirilmeli ve İş Vakıfları Kurulmalıdır :
Medeniyetimizin
en önemli kurumlarından biri olan Vakıflara ne kadar büyük ihtiyacımızın
olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz.
Sosyal devlet
anlayışını AK PARTİ kadar önemseyen ve kamu politikasının amaçları arasına
yerleştiren bir başka iktidar yoktur. Bununla birlikte AK PARTİ iktidarının
genel siyasi karakteriyle teşvik ettiği yardımlaşma ve dayanışma kültürü en az
sosyal devlet anlayışı kadar önemlidir ki, bunun adresi vakıflardır. Derhal
Vakıflar Bakanlığı kurulmalıdır. Türkiye’de binlerce vakıf milyonlarca insana
gıda, eğitim, barınma ve nakdi olmak üzere birçok başlıkta sosyal yardımda
bulunuyor. Birileri bu medeniyetimizin asli kurumunu eleştiri konusu yapsa da
aldırmayalım. Reklam yapmayı sevmeyen vakıflar milyarlarca lirayı topluyor ve
ihtiyaç sahiplerini bularak onlara destek oluyor. Devletin bu konuda yapması
gereken Vakıfları teşvik etmektir. Osmanlı
Vakıflar Bakanlığı’nı boşuna kurmamıştı. Vakıflar Genel Müdürlüğü elbette önemlidir
ama Bakanlığa dönüşmelidir.
İşsize
işsizlik fonundan maaş veriyoruz. Peki ya işverenler? Bir milyon işverenin
hepsi zengin mi? Yüz iş adamının belki beş tanesinin durumu bu tür krizi
atlatmaya yetecek kadar iyidir. Diğerleri ise kredi borçlarıyla işini çevirmeye
çalışacak. Bir süre sonra nefesleri kesilecek. Ya o zaman?
Bunun
çaresi İş Vakıflarının kurulmasıdır. TOBB, TESK vs. bu vakıfların sermayesini
temin edebilecek güçtedir. Bu gibi krizleri karşılıksız destek vermeden
atlatmamıza imkân yok. Bunu bazı kafalar anlamayacaktır. Bakış açısı ve dünya
görüşüyle ilgili olduğu için anlamak istemeyecektir. Vakıflar ortaya çıkan
sosyal buhranı önleyecek müesseselerdir.
PANDEMİ
için DASK benzeri zorunlu sigorta ürünü çıkarılmalıdır.
Sigorta sistemi ürün çeşitliliğiyle her geçen gün gelişiyor. İşsiz kalan kişi eğer daha önce bu tür bir sigorta yaptırmışsa kredi kartı borçlarını sigorta ödeyebiliyor. İşsizlik maaşı verebiliyor. Örneğin turizm sektörü için rezervasyon iptalini sigortalayan ürünler var. Ama bu pandemi durumunda geçerli olacak mı? Edindiğim bilgiye göre olmayacak. Çoğu sigorta şirketi sağlık sigortası konusunda bile “pandemi” yi kapsam dışı tutmuş. İyi de deprem sigortası nasıl zorunluysa aynı şekilde “salgın” durumunda geniş bir ekonomik çöküş yaşanacağı varsayımıyla, firmalar kazançlarına göre zorunlu prim ödeyerek salgın zamanına hazırlık yapmalılar. Bu Yusuf (AS) ‘mın kıtlık dönemine hazırlık yapması gibi bir şeydir.
Öneri 2-Kredi
Garanti Fonu’na ek olarak Ödeme Garanti Fonu Kurulmalıdır:
Çok önemli bir
adım atılarak firmaların ihtiyaç duyacağı ilave kredilere ilişkin teminat
sorunu ortadan kaldırılıyor. Operasyonel işleyişte korona önlemleri dolayısıyla
sorunlar olabilir ama bu çözülecektir. Ancak Kredi Garanti Fonuna firmalar
başvurabileceğinden tüketici kredileri açıkta kalıyor. Bugün 2,9 Trilyon TL
kredi kullanıyoruz. Ticari kredi toplamı 2,3 Trilyon TL, tüketici kredileri 510
Milyar TL. İşte bu kısım kredi garanti fonundan yararlanamıyor. Ayrıca tedbir
alınması gerekiyor. Borçların yapılandırılması önlem olarak yetmez. Ödemelerin
garanti kapsamına alınması gerekir. Zira bankacılık sektörünün nakit akım
tablosunda ciddi olumsuzluklar var. Kredi alacaklarını yapılandırıp ötelerken mevduat
faizlerini günü geldiğinde ödemek durumdalar. O halde soruna başka çare
düşünmemiz gerekiyor.
İkincisi; kredi
kullanmayan firmalar kaynak ihtiyacını nasıl karşılayacaktır? Kredi kullanmayan kredi garanti fonuna nasıl
gidecektir? Öz kaynakları yetmediğinde ödemelerini kredi almadan nasıl gerçekleştirecektir?
Ayrıca bankacılık sistemi risk yönetiminin gereği olarak teminat açığını
kapatmanın yolunu KGF kapsamında çözümlemeye çalışmaktadır. Bu sayede Hazine
kredi borçlarına kefil hale getirilmektedir. Bu durumda kamu kaynaklarından
kredi borçlusu yararlanırken önemli bir kesim de yararlanamamaktadır.
Bu nedenle daha kapsayıcı bir kuruma
ihtiyacımız vardır. Ödeme Garanti Şirketleri ve bunları destekleyen Ödeme
Garanti Fonu kurulmalıdır. Ödeme Garanti Fonu Kredi Garanti Fonu değildir.
KGF kredi ilişkilerine yönelik faaliyet gösterirken, Ödeme Garanti Şirketleri
firmaların vergi, sigorta dahil tüm ödemelerini kapsayıcı faaliyet
yürütecektir. Krizden etkilenen firmaların birçoğu kredi ilişkisinden kaçınan
firmalardan oluşmaktadır. Bunlar kredi kullanmadıkları için KGF de
kullanmamaktadır. Bir bakıma yolumuz yine Sigorta sistemine düşüyor. Sigorta
sektörü bundan sonraki yüzyılın en popüler sektörü olacaktır.
Ödeme Garanti
Fonu kuruluşu ve işleyişi hakkında kapsamlı bir çalışmayı daha sonraki yazılarımda
paylaşmayı düşünüyorum.
Öneri 3-
Yeni bir istihdamı teşvik paketine ihtiyacımız olacak:
İşsizlik
sorunu dünya ekonomisinin temellerinin sarsıldığı bir dönemde kısa vadede
çözüme kavuşturulacak bir sorun değildir. Daha önce hedeflenen işsizlik oranlarına
ulaşmamız ister istemez zorlaşacaktır. Ama aşağıdaki önlemler alınırsa büyük
ölçüde azalacağını öngörebiliriz. Önümüzdeki üç yıl işsizlikle mücadele yılları
olacaktır.
Bu amaçla
alınacak önlemler:
3.1. Maden sektöründe ilave 200 bin kişi istihdam edilebilir. Halen 130 bin kişi çalışıyor. Bunu üç kat artırmamız mümkün. Madenleri çıkartıp stoklayalım. Gelecek için hummalı bir çalışma yapalım. Bunları bugün satmak zorunda değiliz. Stoklarımızdaki madenler karşılığında menkul değer üretelim. Maden şirketleri kamu denetiminde (SPK) Varlığa Dayalı Menkul Kıymet ihraç etsin. Bu menkul kıymetleri Merkez Bankası satın alsın ve nakde dönüştürsün. İşsizlik azalacağı gibi karşılığı olduğu için enflasyon da artmaz.
3.2. Hayvan
varlığımızı artıralım. Hayvan varlığının artırılması için çiftçiyi kazandırmak
yeterlidir. Bu da et ve süt işletmelerinin desteklenmesi sayesinde rahatlıkla
sağlanabilir. Bu işletmelerin saklanabilir ürünler üretmelerini teşvik edelim.
Örneğin işlenmiş peynir ve işlenmiş et stok finansmanı verelim. Depolarındaki
stokları varlığa dayalı menkul kıymetleştirelim. Bu yolla 200 bin kişiye ilave istihdam
sağlanabilir.
3.3. İthal ikamesi için en uygun yatırım fırsatı doğmaktadır. Bugün reel efektif kur endeksi % 78 düzeyinde. Yani TL’nin görece olarak değeri % 22 daha düşük. O halde ithal ürünler % 22 daha pahalı demektir. Girişimcimize büyük rol düşüyor. İthal ikamesi sağlayacak yatırım konularını bulup bu dönemde yatırıma dönüştürebilir. Dışarıdan know how alabilir. Devlete düşen risk sermayesi konusunda destek olmaktır. Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklıklarının sayısı ve niteliği artırılmalıdır. Bunun için Teknokentlere Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı izni verilmelidir. Devlet katkısı ile GSYO ları ve dolayısıyla teknoloji üretme kapasitemizi artırabiliriz. Böylece binlerce kişinin çalışabileceği yeni iş sahaları ortaya çıkacaktır.
3.4. İnşaat
sektöründe stoklarımızı satamıyorsak bunları da menkul kıymetleştirebiliriz.
İnşaat sektörünün böyle bir dönemde durması işsizliğin katmerli artmasına neden
olur. Ne gerek var? Oysa en az 500 bin ilave istihdam sağlanabilir. Emlak Konut
ve diğer Gayri Menkul Yatırım Ortaklıkları bu taşınmazları devralsın ve
karşılığında tahvil çıkarsın. Bu tahvilleri de Merkez Bankası satın alsın. Piyasaya
likidite girsin. Bankaların nakit akımları düzene girsin. Bu karşılıksız para
basmak değildir. Varlığa dayalı
menkulleştirmedir.
3.5.
Telekomünikasyon şirketleri bu dönemde kazançlı sektörlerden biridir. Bu
sektörler istihdam kapasitesini artırmalıdır. Bilişim projeleri yarışmaları
açarak buradan gelecek bilişim iş fikirlerine yatırım yapabilirler. Böylece
bilişim sektöründe 100 bin yeni istihdam sağlanabilir. E- Ticaret sadece
pazarlamayı dijital ortama taşımaktadır. Oysa ürünler fizikidir ve bunların
lojistiği istihdam odaklıdır. Bilişim
sektörüne yatırım yapıldığında 100 bin istihdam mütevazi kalabilir.
3.6. Lojistik
sektörü, salgın ve petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle krizden en çok
etkilenen sektör durumundadır. Birçok ürünün satışı azaldığı için nakliyeciler
bir taraftan iş bulamazken diğer taraftan iş bulduklarında dönüş yükü
bulamamakta, böylece zararına iş yapmak durumunda kalmaktadır. İş hacmindeki
daralmaya eş değer gelir farkı ödemesi yapılmalıdır. Nakliye sektörü ilave
istihdam sağlayabilecek canlı sektörlerden biridir.
3.7. Turizm
sektörü krizden nasıl kurtulur? Turizm sektöründe yaklaşık 1 Milyon kişi
çalışıyor. Yapılan araştırmalarda 20 civarındaki sektörü de %40 etkiliyor.
Nereden bakarsanız bakın büyük bir sorun var. Bu aşamada rezervasyon
iptallerini sigortalamaktan imtina ettikleri için bırakın cezasını çeksinler
diyemeyiz. O halde bir çözüm bulmak zorundayız. Turizm Tanıtma Fonuna kaynak
aktararak bu yıl için %50 yatak kapasitesini kamu çalışanlarının tatili için
(özellikle sağlık ve güvenlik gibi risk grupları için) devlet satın alsın. %30
işletme giderlerini ıskonto etsin. Hiç olmazsa tesisler ve işçiler çalışır.
Devlet işçi çıkarmayan turizm tesisleriyle bu anlaşmayı yapacağını şimdiden
deklare etsin.
3.8. Sanayi
sektörünün de elinde kalan stokların sigortalanması koşuluyla menkul
kıymetlendirilmesi ve likiditeye dönüştürülmesi mümkündür. Bu yaklaşım sanayi
kesimini ayakta tutacak, işçi çıkarmalarını önleyecektir. Böylece devlet kısa
çalışma ödeneği ödemekten kurtulacağı gibi vergi ve sigorta gelirlerinde de bir
kayba uğramayacaktır.
3.9. Eğitim
sektörü okulların tatil olmasıyla birlikte etkilenen sektörlerden biri oldu.
Ama kısa sürede uzaktan eğitim modeline geçerek kriz yönetiminde büyük bir
başarı sağladı. Bundan sonra yeni eğitim vizyonu uzaktan eğitime ağırlık
vermemizi gerektirebilir. Bu noktada örgün uzaktan eğitim deneyimi yaşıyoruz.
Artık sınıflar yerine sanal sınıflarımız var. Gayet de başarılı yürüyor. O
halde bu altyapıyı geliştirelim. Daha fazla öğretmen istihdam etmemiz mümkün.
Eğitim teknolojilerini geliştirmede eşsiz bir fırsat ortaya çıkmış durumda. Bu
alanda tartışmalı birçok sorunumuz gündemden düşebilir. Okullarımıza tekrar
dönsek de uzaktan eğitim modelimizi geliştirmekten vazgeçmeyelim. Örgün eğitim
kadrolarıyla uzaktan eğitim kadrolarını ayrıştırabiliriz. Böylece farklı
uzmanlık alanları ve istihdam imkanları ortaya çıkacaktır.
3.10 Havayolu
taşımacılığı çok ciddi darbe almıştır ve bu kolayca atlatılabilecek bir sorun
olarak görünmüyor. THY bu krizden çok etkilendi. Sizce korona sonrası herkes
eskisi gibi İtalya’ya tatile gitmek isteyecek midir? Çin’e? Amerika’ya? O halde
THY borçları nasıl ödenecektir? Çalışanları nasıl maaş alacaktır? Devletin
desteği olmadan bu sorunu aşması mümkün değildir. THY küçülmesi gerekebilir ama
bunun yerine kargo taşımacılığına dönüşmesinde büyük yarar var. Önümüzdeki
yıllarda İnsan taşıması azalacak ama bunun tam aksi yönde mal taşıması
artacaktır. Şimdiden kapsamlı bir strateji değişikliğine gitmekte yarar var. Bu
sayede devlete yük olmaktan da kurtulacaktır.
Sonuç olarak önerimiz stoklanabilir varlıklarımız olan; Madencilik, Konut, Dayanıklı Sanayi Ürünleri (yedek parça ve aksam dahil), Hayvancılık ve bazı gıda ürünleri, Tohum, Fide ve Fidanlarımız, Orman Emvali ve burada saymakla bitiremeyeceğimiz yüzlerce ürün için durmaksızın gerekirse stoklara çalışarak devam etmeli, buna karşın stoklar tahvil çıkarılarak menkul kıymetleştirilmeli ve üreticilerin nakit döngüsü Merkez Bankasını tahvil alımıyla aksatmadan sürdürülmelidir. Böylece finans krizinden de kurtulmuş oluruz.
Öneri 4-Finans sektörünün alacaklarını tahsil sorunu için Anadolu Yaklaşımı gerekiyor.
Bankacılık sektörü (finans) krizden etkilenen
sektörlerin başında gelmektedir. Finans sektörü kredi alacaklarını tasfiye
etmede büyük zorluk çekmektedir. Yasal bir düzenleme yapılarak Anadolu
Yaklaşımına benzer bir yaklaşımla kredi tasfiye süreci firma bazında ele
alınmalıdır. Kredi müşterisine borç alacak takası ve varlık takası dahil takas
yoluyla ödeme imkânı tanınmalıdır.
Firmaların aktifinde yer alan varlıkların
bankalar tarafından sigortalanarak veya devir alınarak varlığa dayalı menkul
kıymetleştirmesi mümkündür. Bunu daha önce anlatmıştık.
Öneri 5- Gıda sektörü arz güvenliği stratejik öneme sahiptir.
Önümüzdeki
dönem gıda arz güvenliğinin gereği olarak tarım sektöründe stoklama altyapısının
güçlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için tüm un ve yem fabrikalarının çelik ve
yatay depolarına lisanslı depo statüsü verilmesi yerinde bir önlem olacaktır.
Bu yolla yurtiçi ve yurt dışından tedarik edilecek ürünlerin saklanması ve
değerlendirilmesi sağlanacaktır. Yem ve un sanayi, hububat ve yağlı tohumların en
büyük kullanıcısı durumundadır. Çelik silo kapasitesinin artırılması teşvik
edilirse stoklama süresi uzayacak ve girdiler doğrudan yem ve un sanayinde kullanıma
gireceği için ilave nakliye maliyeti de ortadan kalkacaktır.