Dolar düşmesine rağmen gıda fiyatları neden düşmüyor?

Bugünlerde gıda enflasyonu tartışmaları gündemde ayrı bir yer işgal ediyor. Bunun bir nedeni de gıda fiyatlarındaki artışın sadece mutfak harcamalarıyla sınırlı kalmaması, kamu ve özel sektörün tüm kararlarını etkileyen boyuta ulaşması. Elbette üretici fiyatlarına %18,55 oranında etkisi olan bir sektörün enflasyon hedefiyle ilişkilendirilerek detaylı bir analize tabi tutulmasında yarar var.

Öncelikle vatandaşın sorusuna cevap aramak gerekir. Dolar düşmesine rağmen gıda fiyatları neden düşmüyor?

Gıda üretiminde kullanılan tarımsal girdilerinin tamamına yakını Haziran-Kasım aylarında hasat ediliyor. Dolayısıyla gıda sektörünün maliyetleri yaz döneminde oluşuyor.  Yaz ayları tarım mahsullerinin fiyatlarının ucuzladığı, turizm gelirlerinin arttığı ve bu sayede döviz kurlarında ve enflasyonda düşme eğiliminin görüldüğü bereketli aylardır. Hal böyle iken salgın döneminde gıda endüstrisinin tarımsal girdilerinde ortalama %60 oranında artış gerçekleşti. Aynı dönem (Haziran-Kasım) 6,82 TL/USD olan dolar %23 artışla 8,40 TL/USD ye yükseldi. Görüldüğü gibi kur etkisi dışında tarım ürünlerinde dünya genelinde fiyat yükselişlerine tanık olduk.

Ülkemizde 2020 yılında tam da hasat döneminde, artan döviz kurlarının etkisi ve yurtdışı fiyatların da reel olarak artmasıyla gıda sanayinin girdi maliyetleri %60 oranında artmış ve daha sonra döviz kurları %15’e yakın düşmesine rağmen fiyat artışının önüne geçilememiştir.

2021 yılı başından itibaren bu kez; petrol fiyatları, işçi ücret zamları, yükselen faizler, kuraklık ve salgın nedeniyle ülkelerin emniyet stoklarında artışa gitmeleri fiyatların düşmesini engellemektedir.  

Gıda enflasyonunu dizginlemenin yolu hasat döneminde alınacak önlemlerden geçmektedir. Bu önlemlerin neler olabileceğine birlikte göz atalım.

1- Tarım sektöründe döviz kur şoklarını yönetmek: Hasat döneminde alışılagelmişin dışında kur atakları oluştuğunda bu olumsuz gelişmenin tarım sektörüne yansıması çok daha abartılı olmaktadır. Ayrıca buna uluslararası düzeyde fiyat artışları eklendiğinde gıda enflasyonu kontrolden çıkmaktadır. Gıda sanayinin kur riskinden kaynaklanan maliyet artışları Destekleme Fiyat İstikrar Fonu benzeri bir yapıyla yönetilmelidir. Tarım hedge fon kurulmalıdır.

2- Alınacak kararların zamanlaması: Hasat dönemi genelde tarım ürünlerinin fiyatlarının gevşediği dönemlerdir. Bu dönemde çiftçilerin taban fiyat beklentisi artar. Geçtiğimiz yıl verilen taban fiyatlar piyasada oluşan fiyatların çok altında kalmış ancak artan ürün fiyatlarının bir şekilde tüketiciye yansıyacağı o günlerde göz ardı edilmiştir. Hububat piyasasında hemen her gün 30-40 TL fiyat artışı ile karşılaşıldığı için gelecekte ürün kıtlığı yaşanacağı endişesi duyulmuş, bu nedenle fiyatlar sürekli yükselmiştir. Oysa kuraklık dışında mahsulün miktarını etkileyecek önemli bir etken bulunmamaktadır. TMO, Üretici Birlikleri ve Sanayicinin yer aldığı ürün alım süreçlerini söylenti ve aşırı beklentilerden koruyan bir referans fiyatlama sistemine geçilmelidir. TMO bu konuda hem yalnız hem de imkanları bakımından yetersiz kalmaktadır.

3- Hammadde dışı maliyetler: Nakliye giderlerinin maliyetler içindeki payı %5- 10 düzeyinde değişmektedir. Girdilerin gıda sanayi tesislerinde (mümkünse fabrika sahası içinde) depolanması nakliye giderlerini önemli ölçüde azaltacaktır. Lisanslı depolara sağlanan destekler tüm gıda sanayi depolarına verilmelidir.

4- Yaş sebze ve meyve ürünlerindeki artışlar: Sera yatırımlarının önemli ölçüde artması yaş sebze fiyatlarında nispeten istikrar sağlasa da meyve fiyatları artmaya devam etmektedir. Meyvecilikte benzeri önlemler alınmalı ve üreticilere daha etkin teşvik ve destekler sağlanmalıdır.

5- Süt ve et mamulleri: 2020 yılı ortalamalarına göre fiyatları en az artan gıda ürünleri süt ve et mamulleridir. 2021 yılı başından itibaren süt konseyi ve et üreticilerinin tam olarak talepleri karşılanmasa da (gecikmiş fiyat açıklamaları nedeniyle) referans fiyatlar maliyet artışlarına ve piyasa koşullarına uyumlu hale getirilmeye çalışılmıştır. Salgın nedeniyle alınan kısıtlamalar (lokanta, otel vb. yerlerin kapatılması) turizm sektörünün olağanüstü daralması gibi nedenlerle süt ve et ürünleri tüketimini azalmış, üreticiler satış zorluğu yaşadıkları için makul ölçüde fiyat geçişi yapamamış ve bu durum hayvan varlığında azalmaya neden olmuştur. Asıl sorun salgın sonrasında turizm hareketlerinin artmasıyla birlikte yaşanabilir. Daha önceki yazılarımda salgın döneminde hayvancılık sektöründe üreticilerin iktisadi faaliyetlerini normal koşullarda sürdürmelerini sağlayacak bir model önermiştim. Bu öneride, ileri vadeli alım kontratlarının SPK ve Merkez Bankası’nın eş güdümünde nakde dönüştürülerek üreticilerin olağanüstü koşullarda piyasa belirsizliklerinden korunmasına ilişkindi. Bu öneri halen geçerliliğini korumaktadır.

Sonuç olarak gıda sanayi politikası oluşmadan tarım ve hayvancılıkla ilgili politikaların geliştirilmesi bizi arzu ettiğimiz sonuca götürmüyor. Ülkemiz hükümetimizin gerçekleştirdiği reformlar sayesinde gıda güvenliğinde önemli ilerleme kaydetti. Aynı başarıyı özel sektör öncülüğünde gıda arz güvenliğinde de sağlaması gerekiyor.

Bir yanıt yazın