Sayın Cumhurbaşkanımız Valileri kabulünde önemli mesajlar verdi. Bunlardan en önemlisi, FETÖ ile bağlantısı nedeniyle görevden uzaklaştırılan memurlar için Milletvekili ve Bakanların araya girmelerine ilişkin uyarısıydı. Aldığı bazı şikayetler üzerine bu uyarıyı yaptığı anlaşılıyor.
Ancak, ortada bir sorun var. Bir taraftan bu işin yarışa dönüştürülmemesi vurgusu yapılıyor, diğer taraftan suçsuzluğuna inanılan kişiler için araya girilmesi istenmiyor. Eğer at izi ile it izi birbirine karıştırılmışsa siyasi gözleme değer vermek yerinde olmaz mı?
Bürokratlar Milletvekillerinin kendileri üzerinde baskı kurduğunu, yersiz ve yanlış taleplerle kendilerini bezdirdiğini fırsat buldukça büyük bir ustalıkla üst mercilere aktarır. AK Partili Milletvekilleri de Tayyip beyin ikazlarıyla hizaya gelir ve sonunda bürokrasi kendi bildiğini okur.
Buna itirazım var…
Çünkü, 15 Temmuz gecesi ve sonrası meydanlara koşan bizlerdik. AK Parti teşkilatları olmasa o meydanları Valiler doldurabilir miydi? Milletvekilleri, Belediye Başkanları, İl Başkanları olmasa halka olup biteni kim anlatacaktı? Bence bu noktada AK Parti Teşkilatları, Belediye Başkanları, Milletvekilleri ve Bakanlarımızın siyasi aklı devreye sokulmalıdır.
Eğer AK Parti içinde FETÖ’cüleri korumaya çalışanlar olduğu şüphesi varsa o başka. Ancak ben, AK Parti içinde hala FETÖ’cü olduğunu sanmıyorum. 17/25 Aralık sonrası devlet içinde yuvalanmış FETÖ’cülerin olduğu kesin. Ama biz içimizdekileri bizzat Sayın Cumhurbaşkanımızın hassasiyetiyle temizledik. Bu yüzden bazılarının fırsattan istifade AK Parti’nin içini karıştırmalarına izin verilmemelidir. Bu yönde Genel Başkan Yardımcımız Hayati Yazıcı’nın beyanatı yerindedir.
Eğer hala birileri varsa da bunun kolayca tasfiye edilmesi mümkündür. Bunun için OHAL yetkilerine gerek yoktur.Nitekim bazı ilçe yönetimlerinde değişimler oluyor.
İki konuda uyarıda bulunmak zorundayım. Birincisi, Devlet içindeki paralelcilerin tasfiyesi bürokratlar kadar siyasilerin de sorunudur. Hatta siyasilerin daha büyük sorunudur. Devlet içinde devleti biz kurmadık. Ordu’ya değil AK Parti’ye kumpas kuruldu. Bir taraftan 27 Nisan bildirisiyle, 367garabetiyle, Parti kapatma davalarıyla sıkıştırdılar, diğer taraftan bunu yapanları tasfiye ederek paralel yapıyı kurdular. Sonra da MİT Müsteşarı, 17/25 Aralık operasyonları ve 15 Temmuz meşum darbe girişimiyle üzrerimize çullandılar.
Şimdilerde geçmişin darbeci generalleri fırsatı ganimete çevirme derdindeler. Sivil vesayetten bahsetmeye başladılar. Şunu bilelim ki Ergenekon, Balyoz operasyonlarını biz yönetmedik. O zaman bazı arkadaşlarımız darbecilerin tasfiye edildiğini düşünüyor ve buna seviniyordu. Ama gerçekte bu operasyonların AK Parti’yle bir ilgisi yoktu. Birileri yapıyor, biz de işimize geldiği için sessizce izliyorduk. Sonuçta bu operasyonların arkasında paralel yapının olduğu ortaya çıktı.
İkincisi, aynı hataya yine düşebiliriz. Şimdi siyasi akıl yine dışlanıyor. Milletvekilleri, Bakanlar, Belediye Başkanları özenle bu sürecin dışında tutuluyor. Yine süreci başkaları yönetiyor ve sonrasında kimin yerine kimin geçeceğini bilmiyoruz. Ama sonuçlarına katlanan yine biz olacağız.
Tartışmanın özüne dönecek olursak,önemli olan bu savaşı kazanmaktır. Devletimizi korumak, istiklalimizi ve istikbalimizi muhafaza etmek hepimizin görevidir. Vallahi bürokratlardan çok daha fazla bu işin peşindeyiz. Sahayı da iyi tanırız. Milletvekili arkadaşlarımız, Bakanlarımız, Belediye Başkanlarımız en az Valilerimiz kadar işin vahametinin farkında ve sahadaki olup biteni iyi biliyor.Öyleyse başarmak için Valiler de, Vekiller de birlikte çalışmak zorunda.
Bu terör örgütünün üç katmanı var. Bizzat Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle, altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet çetesi…
Mükemmel bir tanımlama…
Şimdi bakalım bu katmanlarda neler oluyor?
İhanetin beyin takımı, 17/25 Aralık sonrası firar etti. Dışarıda yeni bir hayat kurdular. Paraları, pulları var ve onları maşa olarak kullananların koruması altındalar. Eğer onları rahat bırakırsak yazıklar olsun bize…
Üst kesitte olup da yakalanan alçaklara en ağır cezayı vermemiz gerekiyor.
Ortadaki ticaret erbabına yönelik operasyonlar sürüyor. Ekonomik anlamda örgüte büyük darbe vuruldu. Belki FETÖ mücadelesinde en iyi yönetilen kısmı burası. Bu kararları verenlerin cesaret ve kararlılıklarını takdirle karşılıyorum. Ama bunların borçlu oldukları kesimlerin mağdur edilmemesi gerekir. Bir de alınan kararların etki analizleri yapılması yerinde olur.
İbadet tabanına gelince…
Bunların bir bölümü 17/25 Aralıktan sonra örgüte destek vermeye devam etti. Çünkü 17/25 Aralık operasyonlarını bizim gibi okuyamadılar.
Sırası gelmişken, eğer bir milat belirleyeceksek bu kesimden kesime değişmelidir.
Mesela;
– MİT Müsteşarına yapılan operasyon Hükümet için milat kabul edilmelidir.
– 17/25 Aralık AK Parti Teşkilatları için milat kabul edilebilir.
– 15 Temmuz 2016 Türkiye için milat olmalıdır.
17/ 25 Aralık toplumun birçok kesimi tarafından bilinmiyor. Gezi olaylarıyla karıştıranlar dahi var.
17/ 25 Aralık sürecinin birçok insan için dönüş yapmaya etkisi olmadı. Yıllarca Allah rızası için malını mülkünü hibe edenler,bunların bir anda heba olduğunu görmek istemedi. 17/25 Aralık’tan sonra örgütten kopanların çoğu AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan aşığıydı. Diğerleri siyasete mesafeli veya farklı siyasi partilere mensuptu.
Altta yer alan ve ibadet aşkıyla hareket edenlerin ayrışması kolay değil. Asya Bank’ta hesap açtırmış, Sendikalarına Derneklerine üye olmuş, Çocuklarını okullarına dershanelerine göndermiş…Diyebilirsiniz ki bunların ibadet aşkıyla ne ilgisi var? Haklı olabilirsiniz ama bu tezgâh, dini motiflerle ve çok iyi yetişmiş ajanlar tarafından şeytani bir ustalıkla gizlendi.
Okulların FETÖ kriteri olmaktan çıkarılması gerekir. Vatandaş Asya Bank’taki hesabını kapatır gibi okuldan ilişiğini kesememiş olabilir. “Viran olası şu hanede evladı ü iyal var…”diye boşuna dememişler.
Bir de o okullarda okuyan çocuklar ne yapacaklar? “ Bu okula gönderdi diye babamı işten attılar, kim bilir bana neler yaparlar? “ demeyecekler mi? Siz olsanız böyle düşünmez misiniz?
İşte bunları devlet aklı düşünemeyebilir. Siyasi akla bu yüzden ihtiyaç var. Önerimi tekrarlıyorum; bu FETÖ denen örgütle savaşmak için devlet aklıyla siyasi akıl birlikte çalışmalıdır.
Siyasi akla itibar etmezseniz ne olur anlatayım…
12 Eylül cuntası ülke genelinde anarşiyi önledi. Ne var ki anarşiyi önlemede kullanılan taktikler Güneydoğu’da PKK ‘nın hızla gelişmesine ve askere saldırmasına neden oldu. Oysa 12 Eylül öncesi örgütler birbirine saldırsa da askere, polise saldırmıyordu. Kenan Evren öylesine faşizan baskı kurdu ki, Kürtleri PKK’nın kucağına itti. PKK hedef büyütme fırsatını böylece yakalamış oldu. Kürtlerin de saygı duyduğu Peygamber ocağı o gün bu gündür terör örgütleri karşısında hedef durumuna geldi.
Devlet aklı ekonomide de yetersiz kalır. 12 Eylül döneminde ithalat yasaklanmış, Türkiye içine kapanarak Türk Parasını korumaya çalışmıştı. Özal imdada yetişmese devlet aklı Türkiye’yi çoktan batırmıştı.
Devlet aklı demokrasiyi de geliştirmez. Siyasi akıl olmasaydı bugün Mısır’dan farkımız kalmazdı.
Sonuç olarak siyasilerin yaptığı müdahaleler FETÖ terör örgütüyle mücadelede elinizi zayıflatmıyor, bilakis güçlendiriyor. Devlet aklını gördük. 15 Temmuz’da siyasi akıl ve siyasi cesaret olmasaydı devlet yerle bir olacaktı. Güvenliğimizi emanet ettiğimiz devlet kendini korumaktan aciz duruma düştü de yine imdadına beğenmediğimiz siyasiler ve sıradan vatandaş yetişti.
İşte bu yüzden ille de siyasi akıl diyorum…