AK Parti ve Türkiye’nin değer döngüsü

Türkiye AK Parti döneminde kamu ve özel sektörün birlikte gerçekleştirdiği yatırımlar sayesinde çoğu benzer ülkenin başaramadığı değer döngüsüne ulaştı. Dünya’da kalkınmış ülkelerin gerçekleştirdiği bu önemli atılım sarmalı zenginleşmeyi açıkladığı gibi olağan koşullarda diğer ülkelerle arasındaki mesafenin kapanmayacağını da teyit eder.

Değer döngüsü nedir? Örneğin komşunuz eski binasını yıkarak yeni bir bina yaptı. Bu bina sizin binanızın da değerine değer katacaktır. Oysa siz çivi çakmadınız. Ancak, yanı başınızda yükselen yeni binanın değerinden yararlanıyorsunuz. Hatta tüm mahalle sakinleri de yararlanıyor. İşte bunun gibi; bir ülkede kamu ve özel sektör tarafından yapılan yatırımlar sonucu tüm ülkenin varlıkları yeniden değer kazanır ve bu değerler birbirini olumlu yönde etkileyerek atılım sarmalına dönüşür.

Burada önemli olan değer döngüsüyle kazanılan varlıkların kalıcı ve sürdürülebilir kalkınmaya kaynak teşkil etmesidir. Bu nedenle, yakaladığımız böylesine önemli ve tarihi fırsatın boşa harcanmaması için adil, barışçıl ve güvenli bir ülke olmak zorundayız. Aksi halde Suriye, Irak gibi ülkelerde tersine çalışan “değer kaybı döngüsü” ile karşılaşır, küresel hegemonyanın baskısı altında kalabiliriz. Nitekim, Gezi olaylarından başlayarak 15 Temmuz darbe girişimine kadar olan süreçte küresel hegemonyanın Türkiyeyi dizginlemek için nasıl çaba harcadığını görüyoruz.

Bu sevindirici gelişmeyi benim açımdan eksik bırakan bir şey var. Keşke yakaladığımız bu değer döngüsü bizim kültürel değerlerimize katkı sağlasa. Keşke kültürümüzle yoğrulmuş fiziki ve sosyal değerler üretebilsek ve bu değer döngüsünü daha anlamlı hale getirebilsek. Ancak İslam dünyasına kurulan tuzaklar bunları üretecek tefekkür ikliminin doğmasına izin vermiyor…

Değer döngüsüyle kazanılanı rantçılara kaptırmamak da bir o kadar önem taşır. Zira değer döngüsüyle rant aynı ortamı paylaşmaktadır. Daha doğrusu rant, değer döngüsünün oluşturduğu fırsatların peşindedir. Rantçılar engellenemezse top yekun kalkınmanın yerini belli başlı sektörlere kaynak taşıyan  simsarların oluşturduğu bozuk bir düzen alır. Uzun vadede o alanları da çürütecekleri, üretkenliği durdurarak rekabet gücünü zayıflatacakları aşikardır.

Günümüzde finans yönetimleri kaynakların yeniden tahsisi konusunda en az kamu maliyesi kadar fonksiyoneldir. Bu nedenle kredi kanallarının üretkenliği artıracak, rekabet gücünü geliştirecek alanlara olabildiğince açık, rantçıların geliştirdiği spekülatif alanlara olabildiğince kapalı tutulması hayati önem taşımaktadır.

Rantın en büyüğü arsa spekülatörleri tarafından yönetiliyor. Maalesef Türkiye’de bölgesel gelişmişlik farklılıklarını derinleştiren, kentlerden büyük kentlere göç dalgasını büyüten bu sorun yeterince ciddiye alınmıyor. Rantın, reel karla bir ilgisi yoktur. Ayrıca rant gelirlerinin başta reel ekonomi olmak üzere tüm temel ekonomik faktörleri olumsuz yönde etkilediğini ve israfa dayalı, borçlu bir dünya düzeni inşa ettiğini unutmayalım…

Benim daha büyük endişem, yarım yüzyıldır giderek yaygınlaşan bu rant kültürünün özellikle yeni nesil tarafından benimsenmesidir. Gençler çabuk ve kolay yoldan zengin olma hayalini ne yazık ki rantta görüyorlar. Ama bu balonun ellerinde patlayacağı çok açık…