DOLAR ZİRVESİ VE ZİRVEDEKİ DOLAR

Dolar zirve üstüne zirve yapıyor. Bu yüzden Ekonomi Koordinasyon Kurulu da Beştepe’de zirve yapıyor. Dolar ağaca tırmanan kedi misali çıktı çıkmasına da orada sürekli kalma şansı yok. İneceği kesin ama süzülerek mi, yoksa çakılarak mı iner o tartışılır. Piyasa ekonomisi üç sütun üzerinde yükselir. Bunlar; fiyat, faiz ve döviz kurlarıdır. Bu sütunlardan birinde bir sarsıntı olursa tüm yapı etkilenir. Ekonomik sarsıntılar aynı depremde olduğu gibi biriken enerjinin birdenbire açığa çıkmasıyla meydana gelir. Her şey devalüasyonla başlar. Arkasından faiz artışı gelir ve son olarak her ikisi birden enflasyonu yükseltir. Böyle bir kriz yaşandığında TL alacaklarınızın değeri yarıya inerken, döviz borçlarınız ikiye katlanır. Bununla kalsanız iyi. Ayrıca banka kredi borcunuz varsa borcunuz kısa sürede ödenemez hale gelebilir. Ancak tüm ekonomik sistemler uzun vadede dengeye ulaşır. Yukarıda saydığımız parametrelerde denge sağlanıncaya kadar yavaş yavaş şiddetini kaybeden sarsıntıların olması doğaldır. Bütün bunları anlatmamın sebebi malum. Dolar aldı başını gidiyor. Merkez Bankası yıl sonu dolar tahminini revize ederek 3,18’den 3,34’e yükseltti. Bu günlerde zaten 3.34’ün üzerinde seyrediyor. Ekonomi yönetimi döviz kurlarındaki artışın geçici olduğunu savunuyor ve daha çok Trump etkisine ve FED açıklamalarına bağlıyor. Bunda haklılık payı olsa da Dolar’daki artışın iyimser tahminlerle değerlendirilmesi bizi yanılgıya götürebilir. Ekonominin temellerinde bir sarsıntı yoksa ve sütunlarda oluşan çatlakları tamir edebiliyorsak o halde bu durumu geçici görebiliriz. Burada sadece kendi ülkemizdeki ekonominin temellerini kastetmiyorum. Yazımın başında “piyasa ekonomisi” diyerek giriş yaptım. Zira dışa açık bir ekonomide hesaplar sadece kendi ekonomik sisteminiz üzerinden yapılmaz, aynı zamanda bölgesel ve küresel etkileri de hesaba katmanız gerekir. Dünya’da FED ’in faiz artışı ve bunun dolar talebi üzerindeki etkileri tartışılıyor. 1998 yılı Amerika finans krizinden bu yana neredeyse on yıl geçti. Bu süre zarfında Amerikan Merkez Bankası ve Hazinesi dünyaya dolar enjekte ettiler. Dolardaki tarihi düşüşü petrol fiyatlarındaki tarihi tırmanışla dengelemeye çalışsalar da dünyada finansal genişleme yaşandı. Döviz bolluğundan finans ihtiyacı olan bize benzer gelişmekte olan ülkeler yararlandı. Şimdi tam tersi durum söz konusu. Dolar yükselirken petrol fiyatları düşüyor. Bir anlamda terazinin bir kefesinde petrol diğer kefesinde dolar bulunuyor. Eğer her ikisi birden yükselirse işte o zaman yandık. Körfezde yaşanan savaş sona ermezse, her ikisinin de değişik nedenlerle artması mümkün. Diğer taraftan Çin’in büyüme hızında yavaşlama emtia fiyatlarını düşürdü. Küresel ekonomide Ortadoğu krizinin derinleşmesiyle birlikte yine ciddi yavaşlama söz konusu. Avrupa’daki resesyon bir türlü giderilemiyor. İşte böylesine daralan bir dünya ekonomisinde Türkiye’nin iç dinamikleriyle krizi kontrol edebilmesi elbette beklenemez. Sadece Maliye politikalarımızın başarılı olması, bütçe disiplini sağlanması da sorunu çözmüyor. Kaldı ki; tüketimini borçlanarak yapan bir ülkede borçlanma imkanları da sınırlanmışsa, talep daralmasından en çok etkilenecek kamu maliyesidir. Bu durumda bütçe açıklarının oluşması kaçınılmazdır. 2016 başında dolar kuru 2,94 seviyesindeydi. Bugün %18 artışla 3,36 düzeyinde. Enflasyon %7.28 artarken dolar kuru iki katın üzerinde artıyorsa, bunun faiz ve fiyatlar genel düzeyine yansıması kaçınılmazdır. Petrol fiyatlarındaki düşüş sayesinde enerji maliyetlerimiz dolardaki artış kadar artmasa da bunun sağladığı imkân sınırsız değildir. Nitekim petrol fiyatları da artma eğilimine girmektedir. Elimizde döviz girişini sağlayacak iki önemli araçtan birini kaybettik. Turizm gelirlerimiz Rusya krizi ve terör mücadelesi nedeniyle düştü. 25 Milyar Dolar’dan 12 Milyar Dolar’a geriledi. İhracatımız azalsa da ithalat daha çok azaldığı için dış ticaret dengemiz kısmen korunuyor. Ama ithalatın azalması aynı zamanda vergi gelirlerinin azalması anlamına geliyor. Sonuç olarak, dünyada parasal genişleme durdu ve para darlığı başladı. Büyüme oranları düşüyor. Ortadoğu’da savaş ve mali kriz derinleşiyor. Zengin körfez ülkeleri borçlanır hale geldi. Belirsizlikler arttıkça yatırım ve tüketim harcamaları kısılıyor. Üretimdeki daralmanın etkileri işsizlik oranlarında görülmeye başlandı. Büyüme düşerken bütçe disiplinini korumak zorlaşıyor. Bu karamsar tablodan çıkmak için dünyadaki toparlanmayı beklemek zorunda değiliz. Bilakis dünyadaki etkileri lehimize çevirmek mümkün. Bunun için öncelikle ekonomiye daha fazla zaman ayırmalıyız. Dövizdeki dalgalanmaları dövize müdahale ederek durduramayız. Spekülasyon döviz üzerinde yapılıyorsa alternatiflerini güçlendirmeliyiz. Örneğin dövize yatırım yapanlar kısa vadede karlı çıkacaklarını düşünerek ya da döviz borçları yüzünden döviz satın almaktadır. Oysa likit yatırım alanlar dövizle sınırlı değildir. Altın ve hisse senedi piyasası da kur riskinden korunma yolu olarak görülebilir. Böylece dikkatleri dış varlık olan dövizden iç varlık olan hisse senedine çekebiliriz. Bunun için faiz oranlarıyla oynamamız da gerekmiyor. Bilakis faizlerin düşmesi Borsa yatırımcısını koruyacaktır. Paniğe gerek yok. Fiyat istikrarı ve finansal istikrar uzun vadede kurları dizginleyecektir. Bunun için Maliye ve Para politikalarının uyumu kadar siyasi otoritenin söylemleri de büyük önem taşıyor.