Yeraltı Cemaatleri

Bu fotoğraf dar açıya sığmaz…

2011 yılında Arap Baharı Suriye’ye sıçradığında sıranın İran ve Türkiye’ye geleceği yönünde ciddi uyarılar yapılmıştı. Nitekim beş yıl içinde halk hareketleri, darbe girişimleri, terör olayları birbirini izledi. Çok şükür Türkiye’de sonuç alamadılar. Ama Libya, Irak, Mısır, Suriye gibi ülkelerde istedikleri çatışma ortamını sağladılar. Bu ülkelerin sınırları ve rejimleri tartışmalı hale geldi. Bunların dışında yine birçok ülkede siyasi ve ekonomik yönden kaygı verici gelişmeler yaşanıyor.

Batı’da ise İslam düşmanlığı DAEŞ saldırıları ve sığınmacı talepleriyle birlikte tırmanıyor. ABD, Fransa ve Hollanda da Müslümanların sınır dışı edileceği, Kur’an’ın yasaklanacağı seçim vaatlerine bağlanmış durumda.

Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde yaşanan iç savaş ve istikrarsızlıkların kaynağında daha çok ABD’nin etkisi olduğunu düşünürsek, gelinen noktada ABD düşmanlığının tırmanması şaşırtıcı olmasa gerek. İşte gariplikte tam burada başlıyor. ABD gibi dünyayla bütünleşmek isteyen bir ülkenin ortalığı karıştırıp tepki toplamasının sebebi nedir? Türkiye dâhil birçok müttefikini gözden çıkartmaya değer ne var?

ABD; ekonomik ve siyasi gücünü daha da artırmak amacıyla Rusya ile siyasi ve ekonomik ilişkisi olan ülkeleri kara listeye aldı. Irak, Suriye, Libya, İran, Kuzey Kore ve bu ülkelere komşu ülkeler üzerinde soğuk savaş taktikleri geliştirerek yönetimlerini değiştirmeyi denedi. Bunu da büyük ölçüde başardı.

ABD’de Rusya fobisi tüm canlılığıyla sürüyor. Buna bir de İslam fobisi eklendi.  Kendilerine doğrudan bir saldırı olmasa da dünya üzerindeki çıkarlarının tehdit altında olduğunu görüyorlar. Aslında dertleri sömürü düzenlerini yüzyıl daha yaşatabilmek…

ABD’nin kurduğu stratejiye İngiltere başta olmak üzere tüm “Batılılar” ortak. Coğrafi, ekonomik ve kültürel bağların Dünya savaşlarıyla kutuplaşmaya dönüşmesi “Batılları” Büyük Doğu hedeflerinde ortak paydada buluşturuyor.

Türkiye gibi ülkelerin ABD’yi tercih etmesinin en önemli nedeni; Birinci ve İkinci Dünya savaşında İngiltere ve ABD’ye yenilmek… Üzerimizde savaş sonrası yapılan anlaşmaların ağırlığı var. Anlaşmaların biri diğerini kovalamış.  Bu yüzden ikili anlaşma zemini Dış Politika ’da süregelen bir bağımlılığa dönüşmüş.

Batılılar, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yıkılmasını fırsat bilerek Varşova’ya Amerikan bayrağı diktiler. Dağılan Sovyetler Birliği’nden Amerikan dostu ülkeler çıktı. Kendi kıtasında çerçeveye alınmak istenen Rusya’nın, Kuzey Afrika ve Ortadoğu üzerindeki nüfuzu da sonlandırılmak üzere… Kaddafi, Esad, Saddam bu yüzden gitti gidiyor.

Doğrusu ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi tıkır tıkır işliyor… Proje’nin amacı Ortadoğu’ya; demokrasi, özgürlük, refah getirmek olmadığı için bunu söylüyorum. İç savaşların sona erdirilmesi için kılını kıpırdatmayan, yaşanan mülteci akınına seyirci kalan “Batılıların” tek derdi burada oluşan bataklıktan kendilerini korumaya çalışmalarıdır. Bununla birlikte doğurdukları terör örgütlerine İslam yaftası asıp kendi medeniyetlerine iman tazeletiyorlar. Adeta yaşanan dramı fırsata dönüştürme gayretindeler.     Amaçları bir taşla birkaç kuş vurmak. Ayrıca bu ülkelerin Rusya ile siyasi bağlarını tamamen sona erdirmek istiyorlar.

Şimdilik Türkiye üzerinde oynadıkları oyunu kazanamadılar. Ama kazanmak için yeni senaryoları yazdıklarından eminiz. Şu kadarı kesin ki, ABD MENA’da ( Middle East North Afrika- Ortadoğu Kuzey Afrika) kendisine rakip istemiyor. Ne Rusya, ne Türkiye, ne de İran… En başta söylediğimiz gibi “Batılılar” bir yüz yıl daha sömürü düzeninin devam etmesi için çabalıyor.  Biz ise yaradılışımızda verdiğimiz cevaba sadık kalmanın, kula kulluk etmemenin derdindeyiz. Kula kulluk yapmadığımız sürece bu çatışma devam edecek. Ancak üzülmeye gerek yok bu çatışmanın galibi Allah’tır… Yeter ki doğru yolda başımız dik ilerleyelim.

Cemaatler ve Örgütler…

FETÖ ile başlayan bir tartışma özellikle dindar kesimleri rahatsız ediyor. Cemaat veya tarikat olarak anılan dini gruplar kendilerinin de laik kesim tarafından hedef gösterildiğinden yakınıyor. Bu görüşü destekleyen başka dindar kişiler de var. Tüm cemaatlerin Fethullahçı Terör Örgütü gibi paralel devlet yapılanmasına dönüşebileceği endişesi giderek yaygınlaşıyor.

Gerçekte böyle bir risk her zaman olacaktır. Ama hiçbir örgütlü yapı yoktur ki imkân bulduğunda paralelleşmesin…  Sendikalar, Siyasi Partiler, Ulusal Dernek ve Vakıflar, Uluslararası Dernek ve Vakıflar pekala paralel devlet yapılanmasına alet olabilir. Burada yine Batılılara uzanmak zorundayız. Çünkü bu yapıları onlar paralelleştiriyor.

Mesele cemaat meselesi değil, yeraltı dünyası meselesi…

Batı’nın biri yeryüzünde diğeri yeraltında kurduğu iki dünya var. Yeryüzünde sundukları özgürlük ve refahı, ötekileştirdikleri milyarlarca insanın canları ve mallarını ganimet saymış yeraltı dünyasına borçlular. O yüzden silahtan, öldürmekten, sömürmekten vazgeçemiyorlar. Kendi çıkarlarını hukukun üstünde tutan bu anlayış, diğer toplumların üzerine yoksulluk, adaletsizlik ve ölüm yağdırıyor.

Çirkin işleri ve fenalığı kendine şiar edinmiş bir düzen, sadece kendi coğrafi alanında değil tüm dünyada hüküm sürüyor. Bizler yeryüzünde hukuk düzenine bağlı yaşarken, yeraltında ülke sınırı yok, vize yok, vatandaşlık yok, tabii ki hukuk da yok. Birbiriyle çok yakın ilişki içindeler. Karanlık dehlizlerde tüm yeraltı dünyası birbirine şebeke olarak bağlanıyor.

Yeraltında kuralı; terör örgütleri, mafya, gladyo, uyuşturucu ve kadın tacirleri, organ kaçakçıları, silah tacirleri, para sihirbazları koyuyor. Yeraltı dünyasıyla yeryüzündeki irtibatı ise; uluslararası örgütler, istihbarat teşkilatları, şirketler, vakıf ve dernekler kuruyor. Kimi zaman işveren, kimi zaman sendikacı veya siyasi ya da dini bir yapı üzerinden kurulan temaslar sayesinde yukarıya bilgi, kara para, ölüm yağıyor.

İnsanda melekleri kendine secde ettiren bir yaradılış var. Yeryüzündeki tüm güzellikler bu kutsal yaradılış için var edilmiş. Bu yaradılıştan uzaklaşanlar yeryüzünün insana sunduğu güzelliklerden ayrılmakla kalmıyor, kirli ve çirkin işlerini yapabilmek için yeraltına çekiliyor. Yeryüzü “yasal ve ahlaki” yaşam alanını temsil ediyor.  Yeraltında ise günahlarla, kötülüklerle, suçlarla dolu bir yaşam oluşuyor.

Yeraltı dünyasıyla yeryüzü arasındaki bu çatışma aslında insanın içinde var olan duygulardan besleniyor. Bireysel  zaaflar toplumu etkileyerek tümüyle insanlığı tehdit eder hale geliyor. İslam dini bireyin içine yönelirken onunla birlikte insanlığı da kurtarmanın gayretinde… Bu yüzden yeraltıyla işi olmuyor. Müslümanları Batılılardan ayıran en önemli çizgilerden biri de yeraltı dünyasıdır.

Biz Müslümanların yeraltı dünyası olamaz. FETÖ, PKK, PYD, DAEŞ gibi Batılı şer odaklarının himayesinde kurulmuş ihanet şebekelerinin yine karanlık ilişkiler ağıyla yeraltındaki üst akla bağlandıklarını biliyoruz. Hedefinde insanı yaşatmak olan İslam medeniyeti yasal ve ahlaki savaşır. Çünkü savaşmak için kirli nedenleri yoktur. Kendini saldırılardan korumanın dışında herhangi bir savaş nedeni yoktur.

Karanlık dehlizlerden gelen saldırılara hazır olmak için, yeryüzünde kurulan düzenin sağlam olması gerekir. Yeraltı dünyasını kuranların bize merhamet edeceğini beklemek gaflettir, aymazlıktır. Eğer, yeryüzünde birlikte yaşama ve geleceğe daha güzel bir dünya bırakmak istiyorsak yeraltı dünyasını yıkmak zorundayız,  İslami olan cemaat ve örgütleri değil…

 

Bir yanıt yazın